4 Ocak 2011 Salı

Californian wood

...çok sigara içiyorsun, bağımlısın kimilerince.Göremiyorlar ki onlar acılarının küllendiğini sigaranı tüttürünce...

16 Haziran 2010 Çarşamba

İnsan ve Yaşamak Üzerine

İnsan ne için yaşar ki?Ya da nedir insanı insan yapan?İnsan mıdır sadece bu kadar duyguyu bir arada yaşayan? Sadece insan mı bilir mutlu olmayı? İnsan nedir ki size göre? Kitaplarınızda yazanlardan mı ibarettir?Güzel olan mı insandır ,iyi olan mı? Seven mi insandır, sevilen mi?Paralı olan mı insandır ,parasız olan mı?Düşünceli olan mı insandır, düşüncesiz olan mı?
Galiba yoruldum.Bu dünya, dünyanız yordu beni.Sizin dünyanız bu benim değil.Sizler istediğiniz için böyle ben değil.Ben çabaladım,çabalıyorum,çabalamayada devam edeceğim değiştirmek için dünyanızı.O zaman dünyanız dünyam olacak benim.Ve benim dünyamda bu sorular,bu sıkıntılara, bu yorgunluklara yer olmayacak.Yaşamak, sevmek gibi gönülden olacak.Olursa bir şikâyet ölümden olacak..Peki ya siz neresinden başlayacaksınız bu dünyayı değiştirmeye?

15 Haziran 2010 Salı

Antika Duygular Senfonisi

Antika sevdaymış meğerse; gizemi değilmiş eşyaların.Bilinmeyene doğru 'Hisler Diyarı'na yapılan yolculukmuş sevda; sızısı değilmiş ince yaraların.Hayatın kendisi yolculukmuş zaten yarınıyla dünüyla bugünüyle zamanın.Antika hayatmış meğerse; değeri yaşanmışlıklarla biçilen.Hayat antikaymış meğerse ; içinde hep gizli sevdalar büyüten..

Bu sevmediğim şehirde** ilk defa sevdiğim bir yere rastladım: ''Antikacılar Çarşısı''.Çakmak caddesinin bir arka sokağında.Tam bir yanında cami duvarının olduğu sokak.Daha sonra düzgün bir adres vereceğim.Mutlaka gitmeniz gereken bir yer.Pek büyük değil ama içerisinde nostaljik parçalar bulabileceksiniz.Antika duygularınıza kulak verin..


**Adana

14 Haziran 2010 Pazartesi

YAŞAMAYA DAİR

İstanbul'dayız şimdi.Taş yollu bir sokakta.En serininden esiyor rüzgar.Damağımızda hafif melankolik tatlar ,kulağımızda şehrin tınıları yürüyoruz yarım ayak.O heyecanlı birşeyler anlatıyor.Sen onunla birlikte yorumlar yapıyorsun.Benimse bir kulağım sizde ama herzamanki gibi pekçok şeyle birden ilgileniyorum.Dökük evleri izliyorum şimdi de.O ''lann'' diyip dürtüklüyor yine beni.Bense eskiden olduğu gibi ''Dinliyorum ya..'' tepkisini veriyorum.Güle oynaya geçiyoruz o sokaktan.Mutluluğu da almışız aramıza.O hiç konuşmuyor.Sade bir tebessüm var dudaklarında vakurca.Şehrin kokusuyla dolduruyoruz tüm hücrelerimizi.Özgürlüğün kalp çarpıntıları dayanılmaz heyecanlara sürüklüyor bedenimizi.Ortaköy sahiline iniyoruz.Sarı bir bank.Yorgunluğumuza yenik düşüp boğaza karşıı oturuyoruz banka.Herkes gibi yaslanıp arkamıza sıradanlığımızın tadını çıkarıyoruz.Gözlerimiz dalıyor suskunluğumuzla birlikte Boğaz'a.Hayatın ''Huzur'' denen tadını orada tadıyoruz..

İFADENİ İFADE ETMEK

Hani bir ifaden var ya; kaşlarını tehlike karşısında saldırmaya hazır bir kedinin sırtını kaldırdığı gibi kaldırdığın,alnında hayatın her türlü sillesini yemiş ihtiyar amcalarınkinden derin derin çizgilerin oluştuğu, hani gözlerini önce kurşun sanıp sonra uçlu olduğunu anladığım sarı kalemimdeki Sünger Bob'un gözleri gibi ayırdığın ve gözlerimi henüz renklerini bile farkedemediğim gözlerinden kaçırdığım, hani gece gelip gündüzü kovalarken rüyalara dalmadan son bir kez diyip seni hayal etmeye çalıştığımda zihnimde canlanan o ilk görüntünle birlikte gelen ifaden galiba ondan çok korkuyorum..

8 Haziran 2010 Salı

Tahteravalli

Hani herkesin çocukluğunda bir vazgeçilmezi vardır ya.Canlı cansız; soyut somut; nasıl bir varlıksa artık onsuz yapamaz.Mesela 'o' olmadan hiç uyuyamaz ya da evden dışarı çıkarken yanından hiç ayıramaz.Kimileri için o'nun yerini bir bebek alır,kimileri için uyku öncesi hikayeleri..Kimilerine göre annedir o.Kimilerine göreyse emzik,biberon..Hatırlıyorum da benim çocukluğumda hiç vazgeçilmezim olmadı hani.Hatta arkadaşlarıma özenip bir ara koynumdan sarı boydan çizgili pijaması olan kepçe kulaklı ayımı ayırmıyordum.Her gece ona sarılıp uyumaya çalışırdım.Sonundaysa tüyleri kolumu terlettiği için vazgeçerdim.Ve her sabah uyandığımda o'nu beton zeminin üzerinde mahmur bir yüz ifadesiyle yayılırken bulurdum.Bir dönem babam kardeşim korkuyor diye her gece odamıza gelip masal anlatmaya başlamıştı.Ya masalların hep aynı sonla bitmesinden ya da babamın masal anlatırken ki kısık ses tonunun içimi bir tuhaf etmesinden olacak bilmiyorum babam masalını bitirdikten sonra odaya gelip yatardım.
Hep derler ya psikolojide 'bir insanı anlamak için onun çocukluğuna gitmek lazım'diye.Çocukluğum seni aramakta beni ne zaman anlayacaksın?

6 Haziran 2010 Pazar

Haydi

Ben bilgisayar başında hiç edebiyat karalamam.Belki perilerim kaçar yalnız kalırım diyedir korkum..Belkide iç dünyamın geri kalan dünyam gibi mekanikleşmesidir..Ama bir karar verdim geçen gün artık hiçbir korkuma yenik düşmeyeceğim.Zaten ne karanlıkla ne de haşeralarla bir alıp veremediğim olmadı şimdiye kadar.Narin hatun ayağına yaygarada koparmam öyle her davada.İyisi mi ne duruyorum neyi bekliyorum ki ben dedim?Piyangodan yazar olmak için kafana kuş pislemesi bile yetmez ve sen ancak ayda bir kez rüya görüp onuda hatırlayamazken..Derdin ne senin?
Bir yerden başlamalı öyleyse..Daha yolumuz uzun.